2kedinin gezi notları

Bu gezimizi yapmamıza karar vermemizde yaptıkları video ile önemli ölçüde katkıda bulunan “Noluyo Ya” kanalına çok teşekkür ederiz. Özellikle pizza bizi çok cezbetmişti😃

Ani Karar, Güzel Başlangıç

Anlık aldığımız karar sonrası Mardin seyahatine sabah öğle arası saatlerde başladık. Mardin’e inmemiz, maalesef uçak saatlerinden dolayı, neredeyse öğlene yaklaşmış, üstelik bir de araba kiraladığımız şirketin henüz havaalanında yerleri olmadığından, bizi alıp, araç teslim alacağımız noktaya götürdükleri için oldukça zaman kaybetmiştik bile. Buraya gelmeden öncesinde hava durumunu biraz soruşturmuş ve yerlilerden havanın soğuk olduğu bilgisini alınca, Ebru kalın kazaklarla gelmiş, bense yine t-shirt tercihi yapmıştım. Yerli halkın bahsettiği soğuk da 30 dereceymiş.😂 Dolayısıyla Ebru’da benim t-shirtlere göz koymuş oldu.

Kafro Pizza Deneyimi

Arabamızı aldıktan hemen sonra buraya gelmemizdeki önlemli sebeplerden olan “Kafro Pizza”ya doğru yola çıktık. Yaklaşık 1.5 saat süren yolculuğumuz Mardin ovasının içinden geçerek bize o toprakları gösterdiği gibi, güzel manzaralara da bizim için sahne olmuştu. Restoranın olduğu köy, bir Süryani köyü olup, restoran sahibinin İtalya’da pizza eğitimi aldığı bilgisine sahiptik.

Yaklaşık 45 dakikalık sıra beklememizden sonra bugüne kadar yediğimiz en iyi pizzayı ve sosları tatma şerefine eriştik. İstanbul’da yada başka şehirlerde, hatta İtalya’da dahi pizza yemiş birisi olarak, bugüne kadar yediğimiz en iyi pizza olduğunu kesinlikle söyleyebiliriz. Gerek hamurun incelediği, gerek malzemesi olsun çok harikaydı. Restoranın açık mutfak konseptinde olması da bizim çok hoşumuza giden bir nokta olmuştu.

Mor Gabriel Manastırı – Taşlar Arasında Sessizlik

Dönüş yolumuza başladığımızda, bir büyüğümüzden öğrendiğimiz geldiğimiz yoldan geri dönmeyelim mantığıyla, biraz tarlalar arasından ( iyi ki jip kiralamışız dediğimiz noktada ), taşlık yollardan yeniden ana yollara ulaşıp, Mor Gabriel manastırına vardık.

Manastır dış mimarisi ve renklerin uyumuyla oldukça güzel bir görsel şölen sunuyor. Girmeden önce biraz bekleyip, ücretsiz sunulan tur kapsamında ( turun amacı daha çok manastırı tanıtma amaçlı ) ilerledik. Bu sayede manastır hakkında daha fazla bilgiye sahip olduk. Turu beklemeden de yapabilirsiniz geziyi ama o bölgeyi ve manastırı öğrenmek adına tur tavsiye edilir. Zaten çok uzun sürmeyen bu tur sonrası sizi tabiki serbest bırakıyorlar ve çoğunlukla internette gördüğümüz o güzel fotoğrafları çekmeye başlıyorsunuz.

Tarihi Selçuklu Konağı’nda Bir Akşam

Pizza, manastır derken oldukça geç olmaya başlamış ve artık otele gitme zamanı gelmişti. Otel olarak Tarihi Selçuklu konağını seçmiştik. Hem şehir merkezinde olması, hemde o bölgelere gitmişken eski bir konakta kalmak fikri bize daha cazip gelmişti. Ancak Mardin içi ulaşım, hem biz biraz bilmediğimizden, hemde yolların eski sokaklar olması ve çok dar olmalarından dolayı, arabayla konağa ulaşmayı başaramadık ve aracı en son bir yerde bırakıp, eşyaları da almadan önce bir konağı bulalım diyerek Mardin merdivenlerinden yukarı çıkmaya başladık. Kaybolmak bizim doğamızda var zaten 😂

Konağa vardığımızda, çalışanların sabahtan beri bizi beklediklerini, onlarda da numaramız olmadığı için, bizi de arayamadıklarını, yol tarifi için aramak istediklerini ve merak ettiklerini öğrendik. Biraz mahçup da bir tavırla kendimizi açıkladıktan sonra, bize meşhur hayalet badem şekeri ve Türk kahvesi ikramlarını kabul edince, onlarda aracı daha uygun bir yere park edip, eşyalarımızı da yukarı yanımıza kadar getirdiler.

Kahvelerimizi içerken Mardin ovası manzarası tümüyle önümüzdeydi. Biz manzaranın ve konağın avlusunun güzelliğinden bahsederken onlara, onlarda bize odaya çıkmamızı, bizim odadan ( Suit odaydı evet 😎 ) çok daha iyi manzaramızın olduğunu söyleyince, bizde odaya çıkalım artık dedik ve gerçekten oda anlattıklarından da güzeldi.

Pizza sonrası hala hiç acıkmamıştık ama akşam yemeği yemesek de en azından Mardin çarşısına gece çıkmamak olmazdı. Konaktan çıktığımızda önce arabaya gidip bir kaç parça kalan eşyamızı almak için merdivenlerden aşağı inmeye başladığımızda, sokaktaki çocuklar; “abi kayboldunuz galiba çarşı bu tarafta değil” diyerek bize yol göstermeye çalışsalarda bu sefer kendi yolumuzu bulmuştuk.

Mardin Sokaklarında Gece

Gece tabi tarihi yerleri görme fırsatımız olmayacaktı ancak, Ebru daha öncesinden meşhur bir kafenin terasına çıkıp, oturmasak da fotoğraf çekilmeyi kafasına koymuştu. Onun bu isteğini gerçekleştirip, bir kaç Süryani şarabıyla odamıza geri döndük ve güzel Mardin manzarası eşliğinde terasımızdan şaraplarımızı yudumlayıp, bu ani kararla Mardin’e gelmiş olmamızın mutluluğunun tadını çıkardık.

Sabah Kahvaltısı ve Hatay Zeytini

Sabah kahvaltısı için erkenden avluya indiğimizde bizi bu kadar güzel bir kahvaltının beklediğinden hiç haberimiz yoktu. Çok zengin bir kahvaltı olmasının yanında, ilk kez tattığımız Hatay yeşil zeytinini de çok beğendik ve bundan sonrasında bu zeytinden marketlerde buldukça almaya çalışsak da burada yediğimizin tadı bambaşkaydı. Meşhur hayalet badem şekerini de çarşıda gördüklerimizi çok beğenmemiş ve konağa “sizinkileri nereden alabiliriz?” Deyince, onlarda özel yaptırdıklarını, bizim için getirtebileceklerini söylediklerinde çok mutlu olmuştuk.

Dara Antik Kenti

Kahvaltı sonrası, şekerlerimizi de aldıktan sonra, konaktakiler ile vedalaşıp, Ebru için hazırladıkları ufak hediye paketini de aldıktan sonra Dara antik kentine doğru yola çıktık.

Önce eski kalıntıların olduğu, henüz çok çıkarılmamış, turistler tarafından da çok ziyaret edilmeyen bölgeye vardık, burayı gezdikten sonra asıl turistik bölgesi olan kısma geçtik. Çok büyük bir alan değil gezmek için ama oldukça kalabalık olduğu için uzun sürdü diyebiliriz.

Deyrulzafaran Manastırı ve Süryani Şarabı

Antik kent sonrası Deyrulzafaran manastırına doğru yola çıktık ki bu manastır hali hazırda faal olarak duruyor. Keşişlerin yaşadığı bir manastır ve biz pazar günü oraya gittiğimiz için, yurtdışından da bu manastırı gezmeye ve ayin yapmaya gelen bir toplulukla karşılaşınca içeriye girmemiz oldukça uzun sürdü. Manastırın baş keşifinin hepimizi karşılaması ve konuşmasından sonra sırayla içeriye girmeye başladık. Uygun fotoğraf karelerini çekmek için insanların geçmesini beklemek zorunda kalınca, grubun arkasında kalmayı tercih ettik. Manastırda hali hazırda yaşam devam ettiği için, her bölgesini göremiyorsunuz ama kesinlikle içerisi görmeye değer.

Manastırın çıkışında alışveriş imkanı da mevcut. Her ne kadar dün gecesinde çarşıdan Süryani şarabı almış olsamda, manastırdan şarap almayı çok istiyordum ki, bu manastırın yaptığı şarapların bazılarının uluslarası ödüllere de sahip olduğunu gördük. Bizimle ilgilenen görevleri sağ olsun bütün şaraplardan tattırdı. Ben şarap alımıyla ilgilenirken, Ebru’da kendine Mardin takıları ve gümüşleri seçmekle meşguldü. 😁

Biz manastır gezimizi bitirirken zaman öğle vaktini gösteriyordu ve bizde hemen Mardin merkeze doğru tekrar yola çıktık.

Zinciriye Medresesi ve Gün Batımıyla Veda

Merkezde aklımızda kalan ve görmek istediğimiz yerlerden başladık turumuza. Bakırcılar çarşısının içerisinden geçerken seyyar ayran arabasından içtiğimiz ayranların tadı bambaşkaydı ( 3 bardak içtim o derece yani 😂).

Kısa bir yemek molası sonrası yolumuz Zinciriye medresesine doğru devam ederken, Ebru ise genel olarak Mardin çarşılarındaki fiyatlara şaşırmakla meşguldü. 😅 Herkesin Mardin ovasına doğru gün batımında fotoğraf çektirme telaşı vardı. Gün batımı da olduğundan medrese terası oldukça kalabalıktı. Gelirken bunuda göz önüne almak lazımmış.

Sonrası havalimanına geçmeden, medresenin çok yakınında yer alan kitap kafede biraz soluklanıp, güneşi burada batırdıktan sonra havalimanına doğru yola çıkmaya başladık.