Üsküp Bölümü
2023 yaz tatili için Makedonya’yı seçmemizin sebebi Ebru idi. Memleket topraklarını görmek istemişti.
Uçak biletini erken bulamayınca, Üsküp’e gece saatlerinde varmak durumunda kalmıştık. Bu, tatillerde pek tercih ettiğimiz bir durum değildir; biz genelde erken gidip o günü de şehirde değerlendirmeyi severiz.
Havalimanına indikten sonra araba kiralama işlemlerini halledip şehir merkezine doğru yola çıktık. Karanlıkta, yol bilmediğimiz bir şehirde gece ilerlemek zaten başlı başına stresliyken, ev sahibimizin yol tarifi ve konum göndermedeki beceriksizliği nedeniyle Üsküp sokaklarında biraz kaybolmamız kaçınılmaz oldu. Çözümü arabayı bırakıp yürüyerek evi bulmakta bulduk. Konaklamamız Dali Apartments’taydı. Fiyatı uygun olduğu için (bütçemizin büyük kısmını Ohrid’e ayırmıştık), farklı mimarisi ve merkezi konumu nedeniyle burayı tercih etmiştik.

Eve yerleştikten sonra dışarı çıkıp bir şeyler yemek ve su almak istedik. Ancak saat 23:00’ten sonra şehrin büyük bölümünün kapandığını öğrendik. Biraz dolaştıktan sonra mutfağı açık tek bir yer bulup orada birer pizza yiyip suyu da oradan alarak günü kapatabildik.
Üsküp’te İlk Gün

Geldiğimiz geceyi saymazsak, Üsküp için 3 gün ayırmıştık. İlk günümüze çarşı tarafına yürüyerek başladık. Oldukça erken saatte çıktığımızdan sokaklar bomboş, dükkanlar yeni açılmaya başlıyordu. Bu sayede 1–2 saatlik hızlı bir tur atıp başladığımız noktaya döndüğümüzde şehir de uyanmaya başlamış, biz de rotamızı netleştirmiştik.

Taş Köprü’den başlayan yürüyüşümüz, Makedonya Meydanı üzerinden Türk Çarşısı’na uzandı. Kahvaltı yapmadığımız için meşhur Makedon köftesi denemenin tam zamanıydı. Tekirdağ köftesinin biraz daha büyüğü gibi tarif edilebilecek bu köfte oldukça lezzetliydi. Yanında gelen közlenmiş biberler de çok iyiydi. Çarşıdaki hemen hemen tüm lokantalarda bu köfteyi bulmak mümkün. Biz “Kosmos” lokantasını seçtik. Çoğu Türkler tarafından işletildiği için bu lokantaların tat olarak aralarında çok büyük farklar olduğunu sanmıyoruz.


Yemek sonrası biraz 2. el pazarını dolaştık, ardından hamamlar, hanlar ve camiler gezimize eşlik etti. Küçük bir kafede kahve molası verip eve döndük. Akşam için hazırlanma vaktiydi.
Akşam Yemeği: Vodenica

Rezervasyon yapmamıştık, ama Ohrid’deki ev sahibemizin özellikle önerdiği “Vodenica” restoranına gittik. Yürüyerek yaklaşık 20 dakikalık mesafedeydi. Bahçesi çok keyifli, şık bir mekândı. Tavsiyelere uyarak verdiğimiz siparişler oldukça başarılı çıktı. Özellikle ızgara kalamar ve tatlı olarak bu restoranın imza yemeği olan “Gostivarska pancake” benim gibi tatlı sevmeyen birine bile tatlı yedirtmiş bir tatlıydı gerçekten. Yemek sonunda, yağmurla birlikte masa değiştirerek ki dışarıda oturan sadece biz kalmıştık, şarabımızı son kadehlerinin tadını yağmur kokusunun o eşsiz duyumuyla tamamlayıp eve dönüş yoluna başladık. Dönüş yolunda yağan yağmur ara ara şiddetini arttırınca bizde hafif ıslanıp üşüdük, bu da ertesi gün hasta olacağımızın habercisi gibiydi.
Matka Kanyonu


Ertesi sabah planımız Matka Kanyonu’na gitmekti. Şehre en yakın doğa lokasyonlarından biri. Arabayla gitmek kolay görünse de, yine biraz kaybolarak vardık ( Apple maps’in çok iyi çalışmadığı söylenebilir Makedonya genelinde ). Buraya yerel turlarla da ulaşmak mümkün şehir merkezinden. Arabayı park yerine bırakıp yürüyüş yollarına koyulduk. İsteyenler için kanyon gölünde ve nehirde tekne turu imkânları da var, biz yürümeyi tercih ettik.

Orman içindeki yürüyüş kuş sesleri ve su manzaralarıyla çok keyifliydi. Yolun sonuna kadar gitmedik, dönüşte farklı bir patikadan tepeye çıkmaya karar verdik. Bu patikada bize dostça bir köpek eşlik etmeye başladı. Biraz da bize tepedeki manastıra giden yolu göstermeye çalışıyor gibiydi. Ancak biz yolun yarısında pes edip tepeden manzarayı izlemekle yetindik. Arkasından gelmediğimizi anlayan arkadaş, geri dönüp bize baktığındaki yüz ifadesi “bunlarda yukarı çıkamadı” der gibiydi 🙂 Hep beraber bazen kayarak, bazen de birbirimize tutunarak geri döndük.


Yorucu patika sonrası su kenarındaki kafelerde kahve içmek dinlenmek adına önemliydi. Dönüş yolunda bazı kaynaklara göre adı “The Dormition of The Most Holy Theotokos Monastery”, bazılarına göre de “Sveta Bogorodica” olan, içinde halen keşişlerin yaşadığı bir manastıra uğradık. Küçük ama kesinlikle görülmeye değer bir manastır, gerek bahçesi, gerekse iç kesimi olsun oldukça güzel görüntüler sunuyor. Kendi yaptıkları ürünlerden ve içkilerden de alma şansına sahipsiniz ki bizde bu fırsatı tabiki kullandık.
Eve döndüğümüzde dünkü yağmurun etkisiyle özellikle Ebru’nun hafif ateşi vardı. Akşam dışarı çıkmayıp evde dinlenmeye karar verdik. Ben çarşı tarafındaki küçük bir hamburgerciden yemek alıp döndüğümde Ebru uyumuştu bile.
Kalkandelen – Gostivar

Üçüncü gün rotamız Kalkandelen – Gostivar – Mavrova idi. Kalkandelen’de sadece Alaca Camiyi gezdik. Ufak bir cami olduğu için hızlıca bitirdik. Gostivar’da ise Vrutok Köyü’nde kısa bir mola verip biraz fotoğraf çekerek doğanın tadını çıkardık.
Mavrova




Mavrova Milli Parkı’na vardığımızda ise bizi çok güzel manzaralar karşıladı. Türkülere de konu olmuş olan bu milli park gerçekten el değmemiş bir doğa sunuyor. Burada en çok etkilendiğimiz yer, dönem dönem sular altında kalan Aziz Nikolas Kilisesi oldu. Biz gittiğimizde suyun dışında olduğu için içine girme şansımız da oldu. Eskiden burada yaşanmışlıkları görmek farklı bir duyguydu.
Bir de bu bölgede yine halen faal olan iki manastır olduğunu araştırmıştık. Birinde erkeklerin kaldığı, diğerinde de sadece kadınların kaldığı bilgisini aldık. Kadınların kaldığı manastırı biz bulamadık ama erkeklerin kaldığı manastır olan “St. Jovan Bigorski” manastırını bulduk ve hem içerisinde keşişler ile gezme fırsatı elde ettik hemde yaptıkları ürünlerden satın alma fırsatını.
Millenyum Haçı

Dönüş yolunda Üsküp’ün simge noktalarından Millennium Haçı’na uğrayıp, tepe noktasına teleferikle çıkarak yaptığımız fotoğraf çekimimizden sonra, eve doğru akşam yemeği için hazırlanmak üzere yola çıktık.
Meksika Havası

Akşam yemeği için eve çok da yakın olan ve daha önceden de araştırdığımız bir Meksika restorantı olan “Amigos”a geçtik. Burada yemek olarak sadece tako yedik ancak, bir kaç margarita denemesinden sonrası garson ile en son denemediğimiz ne kadar margarita var ise hepsinden getir şeklinde anlaşarak menüdeki bütün margaritaları deneyip mekandan oldukça memnun ayrılıp, biraz da taşköprü taraflarını gece görelim son gecede diyerek, o taraflara doğru yol aldık. Bir kaç güzel fotoğraf çekiminden sonra, “Irish Pub”a uğrayıp, son Jager shotları ve biraları içtikten sonra, eve doğru geçtik. Ebru tabiki bu mekandan bir hatıra almayı affetmedi.

Sonrası: Ohrid Yolculuğu
Ertesi gün ise tatilin en çok heyecanla beklediğimiz bölümü olan Ohrid bizi bekliyordu.

Yorum bırakın