Ohrid Bölümü
Üsküp’den Ohrid’e olan yolculuğumuz yine Mavrova milli parkı üzerinden olacaktı. Bu yolculuk öncesi bir önceki gün zaten Mavrova bölgesini gezdiğimiz için yol üzerinde gözümüze doğada ufak bir kahvaltı yapabileceğimiz bir kaç nokta takılmıştı. Sabah kahvaltısı için, Ohrid’deki ev sahibemizin önerdiği pastahane olan “Milenium”dan biraz boşnak böreği biraz da yerel bir kaç ürün alıp yola koyulduk.
Struga ve Cave Church

Yolda Mavrova milli parkı bölgesine geldiğimizde dağlarına arasında, yol kenarında bir noktada durup kahvaltımızı yaptıktan sonra Ohrid’e doğru yola koyulduk ancak yolda bir durağımız daha olacaktı. “Struga”, Ohrid yolu üzerinde sakin bir sahil kasabası. Burasının Ohrid gölü kıyısı olmasının dışında bir de meşhur “Saint Archangel Michael Cave Church” var, arabayı park ettikten sonra kısa ama dik bir tırmanışın ardından kilise mağara girişine vardık ancak, bizim gittiğimiz zamanda kapalı olduğu için içine giremeyip sadece manzarayı görerek geri dönmek zorunda kaldık.
Konaklama: Colours of The Wind Villa

Ohrid yoluna geri döndüğümüzde, ilk olarak konaklayacağımız eve doğru yöneldik. Ev biraz Ohrid dışında, Velestova köyünde idi. Ev yada villa diyebiliriz; “-Colours of The Wind- A Story of love!” Adında, bizi daha ilk gördüğümüzde vuran bir villaydı. Zaten bütün Makedonya gezisi boyunca bize sayısız yardımda bulunan ev sahibemizin yine çok kolay yol tarifi ile ondan önce villaya vardık ve eve giriş yaptık. Konaklama bütçemizin çoğunluğunu bu villaya ayırmak ile ne kadar doğru karar verdiğimizi bir kez daha görmüş olduk.

Villaya tam anlamıyla yerleştikten sonra, ev alışverişi için şehir merkezinde markete gidip, ev alışverişini gerçekleştirdik. Villanın biraz merkezden uzak olması ve bahçesinde de keyifle oturacağımız fikrinden yola çıkarak akşam yemeklerimizi evde kendimiz yapmayı önceden planlamıştık. Alışverişimizi de bu planda yaptık; etler, sebzeler, şaraplar üstüne. Akşam bahçede mangal bizi bekliyordu.
Ohrid Şehir Gezisi

Ohrid’in ilk gününde planımız sahilde arabayı park ettikten sonra, bu noktadan başlayıp, eski şehir denen kısımdan ve Kaneo bölgesinden devam edip kaleye ulaşmak üzerineydi. Bu rotaya daha ilk başladığımız anda daha önceden yaptığımız araştırmalara göre ünlü Ohrid incisini sertifikalı olarak alabileceğiniz iki dükkan var. Biz de onlardan biri olan “Talevi” dükkanına uğradık ve Ebru ve aileler için biraz alışveriş yapıp, yolumuza devam ettik. Dar ama bir o kadar da görsellikler ile dolu sokaklardan geçerek kaneo sahil bölgesine indikten sonra tekrar yukarı “St. Jovan Kaneo” kilisesine ( meşhur fotoğraf noktası ) doğru çıkıp, fotoğraflarlarımızı tabiki çekildikten sonra, “Çar Samuel Kalesi”ne doğru ağaçların arasından tırmandık. Kale en azından surlarının durduğunu düşünürsek, Ohrid’i yukarıdan görme fırsatına sahip olduğunuz bir yer. Kaleden aşağıya Ohrid antik tiyatrosuna doğru inmeye başlarken yine Ohrid’in o güzel ve dar sokakları bizi karşılıyordu. Sonunda vardığımız meydan diye tabir edilebilecek ( çoğu turist kafilesinin durduğu yer ) yere ulaştık.

Bir öğle yemeği molası verme kararı alıp, Kaneo bölgesinde ailecek işletilen yine ev sahibemizin önerdiği ve sahiplerini tanıdığı Kaj Kanevce restaurantta öğle yemeği molası verip, sonrasında şehrin üst taraflarında yer alan St. Clement Panteleimon antik kalıntılarına doğru çıktık. İçeri girip tarihi bölgeyi ve müzeyi gezdikten sonra, hemen kenarında ufacık bir tezgahta satış yapan bir teyzeyi gördük ve hemen yanına yaklaştık. Zaten inci alışverişimizi yapmıştık ama teyzenin bunlar gerçek değil diyerek bizi kandırmaya çalışmamasından etkilenerek, biraz da pazarlıkla, ondan da alışverişimizi yaptık.

Sonrasında sahil tarafına doğru devam edip arabamızı alıp eve dönüşe başladık. Akşam bizim için oldukça özel bir geceydi, hem Ebru’nun doğum günü hemde evlilik yıldönümümüzdü. Gezinin bu güne gelen tarihinde Ohrid’de olmayı özellikle planlamıştık.
Manastır (Bitola) Ziyareti

Ertesi günün hedefi Manastır ( Bitola )’a doğru yola çıkmaktı. Atamızın okuduğu okulu görmek idi amacımız. 1 saat 10 dakikaya kadar süren oldukça zevkli ağaçlar arasındaki araba yolculuğumuz sonrası aracımızı Manastır Askeri İdadisi’ne yakın bir yere park ettikten sonra, okula girdik. Bizim için çok duygu yüklü bir ziyaret oldu. Çoğunlukla duygusal ve gururla geçen bir ziyaret. Tahminimizden daha çok kaldık burada, ayrılamadık çünkü, O’nun okuduğu okulu görmek, hayatını biraz daha anlayabilmek, çok önemliydi. Bugüne kadar hiç duymadığımız, Atamıza Eleni Karinte tarafından yazılan aşk mektubu ise okunmaya kesinlikle değerdi.

Sonrasında Manastır merkez ve çarşıya doğru yola çıkarken yolda bir düğüne denk gelip, onların da eğlencesine eşlik ederek, Manastır’ın ana caddesininde gezimizi neredeyse tamamlamıştık. Saatlerde ilermiş olduğundan yemek konusu bir sokak hamburgercisinde halledelim demiştik. Sokak yemekleri bizim için her gezi de çok önemli bir noktada yer alır. Hiç de fena değildi burger, doyuruculuk olarak oldukça başarılı idi. Ana cadde üzerinde adını şuan tam da hatırlayamasak da, kaçırması çok zor bir yer değil. Yemekten sonra birazda Ebru’nun alışverişi sonrası villaya dönüş yolculuğuna başladık.
St. Naum Manastırı ve Bay of Bones


Ertesi gün amacımız, Ohrid’in güneyinde yer alan St. Naum Manastırı’na doğru gitmekti. Giderken de yolumuzun üzerinde olan Bay of Bones müzesine uğradık. Gerçekten çok farklı bir yer, insanların eskiden burada suyun üzerinde ama kara ile tek bir noktadan bağlantılı bir şekilde, kendilerini karadan gelecek olan tehlikelere karşı güvene alarak yaşadıklarını hissetmek oldukça ilginç bir duyguydu.

St. Naum manastırına geldiğimizde, aracımızı otoparka park ettikten sonra manastıra doğru devam ettik. Manastır öncesinde hatta bahçede denebilir, çok sayıda hediyelik eşya dükkanı mevcut. Hatta bazılarının Ohrid için ünlü olan inciyi, gerçek olduğunu iddia ettikleri inciyi sattıklarını da gördük. Alışverişi dönüşe bırakarak manastırın içlerine ilerledik. Manastırın en dış kapısından geçip, içerlerine doğru ilerledikçe bizi asıl şaşırtan ortalıkta serbestçe dolaşan tavus kuşların olmasıydı. Tabi ki merakla herkes fotoğraf çektirme yada dokunma telaşına girmişti ki, insanları ısırabildikleri veya kovalayabildikleri uyarısını manastır personelinden aldık. İçerisi de kesinlikle görmeye değer bir manastır. Yeteri kadar gezdikten ve fotoğraf çekimlerini tamamladıktan sonra, arabaya doğru inmeye başladık ve yolda gelirken gördüğümüz hediyelik eşya dükkanlarından bir kaç hediye alıp, villaya doğru yola çıktık.
Ohrid’de Son Akşam
Villadaki son gecede yine tercihimiz bahçede mangal yapmak üzerine olduğu için, gelirken ufak bir mutfak alışverişini de yapıp, son gece yemeğimizi hava nispeten soğuk olduğu için içeride yiyip, ertesi günün dönüş planıyla tatilimizi noktalamış olduk.

Bir tatilin sonu, bir hikayenin başlangıcı gibiydi. Makedonya’dan ayrılırken sadece manzaraları değil, hisleri de yanımıza aldık.

Yorum bırakın